reklam
ALTIN
 3.997,10
DOLAR
 38,8949
STERLİN
51,6683
EURO
 43,4533
reklam

Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meâl-i Âlisi Üzerine

 

11 Haziran 2025 13:43
Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meâl-i Âlisi Üzerine

Ayşe Bağcivan: Kur'an-ı Kerim'im anlaşılması için bunca tefsire ve meale insanı sevk eden saik nedir. Başka bir ifadeyle Kur'an'ın hayatımızdaki yeri nedir?

Muhammet Altaytaş: Diğer canlılardan farklı olarak akıl ve iradeye, varlık ve ölüm şuuruna sahip olarak yaratılan insan belli bir olgunluğa eriştikten sonra, nereden geldiğini, dünyada bulunuş gayesini ve nereye gideceğini merak eder. Bu, sıradan bir merak değildir; zira bu hayatî sorulara verilecek cevaplar hayatımızı anlamlandıracaktır. Üstelik bu soruları sormak için tahsilli olmaya ya da filozof veya edebiyatçı olmaya da gerek yoktur. Zira okuma yazma bilmese dahi her insan bu konuda bir kanaat ve inanç sahibi olarak ancak hayatını sürdürebilir. Fakat insan bu hayatî meselenin sırrını kendi bilgi ve imkânlarıyla kesin olarak çözme yeteneğinden mahrumdur. İşte insanın bilmeden yaşayamadığı, fakat kendi bilgi ve imkânlarıyla cevabını da bulamadığı bu hayatî sorulara cevap vermek; ona dünyada bulunuş gayesini, hayatının manasını hatırlatmak, dünya ve ahiret saadetinin yolunu göstermek üzere Allah Teâlâ, tarih boyunca insanlar arasından rehber olarak seçtiği peygamberler aracılığıyla ilâhî kitaplar göndermiştir. İlk insan olan Hz. Âdem (as) aynı zamanda ilk peygamberdir. İşte Hz. Âdem ile başlayan Hz. Muhammed'e (sas) ile kemale eren bu ilahi rehberlik olmasaydı biz özelde hayatımıza genelde varlığa dair delile dayalı bir mana veremeyecek, Yaradanımızı layıkıyla tanımayacaktık. Yunus Emre'nin deyişiyle "Her kim Kur'an bilmedi, sanki dünyaya gelmedi!"

Son Peygamber'in (sas) risâletinden sonra hakikat, İslâm, istikamet ve İbrâhim milleti üzere olmak ve ahirette ebedî kurtuluşa ermek ancak kelime-i şehadet getirerek tevhide, Hz. Muhammed'in (sas) O'nun kulu ve peygamberi olduğuna ve ona nazil buyurulan Kitab'a iman edip tâbi olmak yani Müslüman olmakla mümkündür. İşte bu sebeple insanlığın kıyamete kadar yegâne hakiki rehberi ve anlam kaynağı olan ve aslı Arapça bulunan Kur'ân-ı Kerîm'in tarih boyunca hemen bütün dünya dillerinde meâl ve tefsirleri yapılmış ve yapılmaya da devam edecektir.

Ayşe Bağcivan: Modern Dönemde Kur'ân-ı Kerîm Meâl ve Tefsirleri Arasında Ömer Nasuhi Efendi'nin Eseri'nin hususiyetleri hakkında ne söylenebilir.

A. Taha İmamoğlu: Ömer Nasuhi Bilmen, hem İslâm ilim geleneğine hem de şiir yazacak derecede Arapça, Farsça ve Türkçe dillerine hâkim âlim ve edip bir şahsiyettir. Onun diğer eserleri yanında, sade ve zarif bir üslupla kaleme aldığı sekiz ciltlik Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri (1964-1966) isimli eseri, ilim tarihimizden maharetle süzülmüş temel tefsirî bilgileri ihtiva etmesi, dili, üslûbu ve ilmî sıhhati bakımından Cumhuriyet döneminin eşsiz tefsirlerinden biridir. Son dönemde, eserlerindeki mutedil üslup ile halkımızın itikâdi ve amelî istikametinin muhafazasında derin tesirleri olan merhumun meâl ve tefsirinin bir şekilde gölgede kalması veya bırakılması bizi bu çalışmaya sevk etmiştir.

Elbette günümüzde çok sayıda Kur'an Meâli yanında benzer muhtevaya sahip bir kaç meal-tefsir mevcuttur. Fakat bu çalışmalar metod bakımından daha ziyade modernist diyebileceğimiz bir etkiyi yorum bakımından da meal sahibinin indi yaklaşımlarını içermektedir. Bu bağlamda Ömer Nasuhi Bilmen'in meal ve tefsiri geleneğin en sahih ve en makbul yaklaşımlarını dirayetle süzmektedir. Bu bizce önemli bir husustur. Zira İsmet Özel'in de bir konuşmasında işaret ettiği üzere aslında tefsir Kur'an'ın nasıl anlaşılacağından ziyade nasıl anlaşılamayacağı veya hangi çerçevede anlaşılabileceği bakımından daha mühimdir. Çağımızda zuhur eden yeni meselelere dair tartışmalarımızın yerinin meal ve tefsirlerden ziyade ilgili ilim dalları olduğu kanaatindeyim.

Ayşe Bağcivan: Çağımızda meal ve tefsirler aracılığıyla İslam'la ve varoluşumuzla irtibat kurmanın zorlukları nedir sizce. Meallere yüklememiz gereken rol nedir

Muhammet Altaytaş: Modern dönemde memleketimizde Müslüman olarak gerek ferdî varoluşumuzun gerekse millî hayatımızın kaynağı olan Kur'ân-ı Kerîm ile irtibat noktasında öncelikle iki zorluğa temas etmek gerekir. Bunlardan birincisi dilimizin yani Türkçenin durumu, diğeri ise Kur'ân-ı Kerîm'in anlam ve yorumu konusunda modern dönemde zuhur eden, sıhhati tartışmalı birtakım yeni yöntemlerden kaynaklanan meselelerdir.

Ayşe Bağcivan: Kur'an-ı Kerim'in meâl ve tefsirlerinde dil meselesi derken neyi kast ediyorsunuz.

Muhammet Altaytaş: Türklerin İslâm'la şereflenmesi sonrasındaki tarihî süreçte, Türkçenin alfabesine ilaveten, kelimelerinin kahir ekseriyetinin ve zeminindeki dünya tasavvurunun Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye temeli üzerinde neşvünema bulması, doğrudan Kur'ân ve Sünnet kaynaklı olmayan kelimelerin de zemini, muhtevası ve sadâsı itibarıyla aynı esasa göre şekillenmiş olması, lisanımıza asıl rengini ve yüksekliğini veren kaynağın İslâm dini olduğunu göstermektedir. Bu manada Türkçe bir nevi İslâm dilidir. Mesela Fâtiha Sûresi'ndeki kelimelere tek tek bakıldığında bu kelimelerin tamamının, bu kelimelerden türettiğimiz daha nice kelimeyle beraber, Türkçede kullanıldığı görülmektedir. Şu halde, hem hayat kaynaklarımız olan dinî metinlerle sahih bir irtibat kurabilmek hem de Türkçenin yeniden hayat bulması, değişen tarihî vasatta gelişimini sıhhatli bir mecrâda sürdürebilmesi ve böylece dilimizin ve milletimizin İslâm'la yücelmesi için, Kur'ân-ı Kerîm'in meâl ve tefsirleri ile hadîs-i şerîf tercümelerinin mühim bir role sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hatta bu hususların birbirinden ayrı olarak telakki edilemeyeceği açıktır. Fakat son asırda gerek alfabemize yabancılaşmamız gerekse sadeleştirme faaliyetleriyle dilimizi fakirleştirmiş, irtifa kaybına uğratmış vaziyetteyiz.

Günümüzdeki meâl çalışmalarında ve hadîs tercümelerinde, asırlardır dilimizde yer etmiş Kur'ân-ı Kerîm kaynaklı kelimelerin, dinî kavramların anlaşılmadığı gerekçesiyle terk edilmesi veya sürekli sadeleştirilmesi neticesinde Kur'ân ve Sünnet'in dilinden ve bu dilin vücut verdiği varlık ve kimlik anlayışından uzaklaştığımız müşahede edilmektedir. Bu durum dinî metinlerimizin daha iyi anlaşılmasını temin etmek bir yana, idrak ameliyemizi bütünüyle felce uğratma ve varlık evimizi viraneye döndürme istidadı taşımaktadır. Son asırda gerek alfabesi gerekse kelimeleri üzerinden aldığı ciddi yaralarla bugün düştüğü seviyedeki lisanımızla, Kur'ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler başta olmak üzere, dinî ve itikadî metinlerimizle, hatta varoluşumuzla sıhhatli irtibat kurma imkânından mahrum kalmış vaziyetteyiz.

img-20250526-wa0007Ömer Nasuhi Efendi'nin tefsirinin bir hususiyeti de binlerce Kur'an kavramını açıklamasıdır. Biz de mealde Kur'anî kavramları sadeleştirmekten ziyade onun tefsirinden istifadeyle dipnotlarda açıklamayı tercih ettik.

Elbette, bilhassa umuma yönelik yayınlarda, günümüzde konuşulan Türkçeyi göz ardı etmek isabetli bir yol olmayacaktır. Kastımız şudur ki, dinî metinleri, sürekli düşüş eğiliminde olan günlük dil seviyesine göre güncellemek, bu metinleri anlaşılır kılmaktan ziyade, söz konusu metinlerin anlam dünyasından uzaklaşılmasına hatta çoğu zaman tahrifine neden olmaktadır. Zira anlama faaliyeti, anlamaya talip olanın, anlaşılmak istenen metnin seviyesine doğru bir yükseliş cehdini de zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde dildeki sadeleşme temayülleri din anlayışının da din dilinin de giderek yozlaşmasına yol açmaktadır.

Ayşe Bağcivan: Muhterem Hocam Kur'an-ı Kerim'in Meâl ve Tefsirleri de nihayetinde mütercim veya müfessirin anlayışının bir neticesidir. Öyle ise çağımızda Kur'an-ı Kerim'i anlama yöntemimizde öncelikli gördüğünüz mesele nedir.

Muhammet Altaytaş: Modern dönemde Kur'ân-ı Kerîm'i anlama ve yorumlama yöntemi konusunda Sünnet'ten, sahâbe-i kirâm ve selef-i sâlihînin anlayışından, on dört asırdır âlimlerin takip ettiği ilim geleneğinden ve genel olarak Müslümanların kahir ekseriyetinin benimsediği Ehl-i Sünnet anlayışından bağımsız olarak Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılabileceğini öngören kimi yeni yöntemler zuhur etmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'i, doğrudan müracaat edilecek müstakil bir kaynak olarak gören birtakım modernist eğilimler, sadece muamelat sahasında değil, itikad sahasında da manen tahrifi akla getirecek birtakım keyfî anlayışlar ortaya koymuştur.

A. Taha İmamoğlu: Sünnet'i ve geleneği paranteze alarak Kur'ân-ı Kerîm'e doğrudan müracaat etmek, daha sonra da "gerektiği kadar" Sünnet'i ve geleneği kullanmak bu "yeni usûlün" belirgin vasfını teşkil etmektedir. Böylece merkeze alınan ve evrensel kabul edilen "Batı aklının" ve değerlerinin tesiri altında şekillenen çağdaş zihinler, arzu ettiği sonucun önünde engel olarak gördüğü Sünnet ve ilim geleneğinden özgürleşerek, kendince yorum yapmanın yolunu açmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'in, sırf metniyle anlaşılabilecek müstakil bir kaynak olduğu kabulüyle, son yüzyılda revaç bulan Kur'ân tercümelerinin de aslında böyle bir anlayışa doğrudan ya da dolaylı olarak hizmet etme potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. Paranteze alınan bu tarihî birikimin açtığı boşluk sayesinde modern vasatın "zihniyet ve değerlerine" yer açılmış, Kur'ân-ı Kerîm'in indî yaklaşımlara ve çağımızın hâkim değerlerine göre yeniden yorumlanmasına ve manen tahrifine imkân hazırlanmıştır. Modern dönemde kader inancı, kadının konumu, ehl-i kitabın itikadî durumu gibi daha birçok hususta; Müslümanların asırlardır üzerinde ittifak ettiği görüşlere muhalif, fakat her hâlükârda modern Batı değerleriyle uyumlu birtakım sonuçlara, meşruiyeti tartışmalı bu yeni usûl sayesinde ulaşılmıştır. İslâm yorum geleneğinde, günümüzde olduğu gibi sırf metin tercümesinden ibaret olan meâller vasıtasıyla, Kur'ân-ı Kerîm'den istifade etme usûlü yoktur. Bu sebeple geçen asrın başlarından itibaren tefsirlerden bağımsız olarak Kur'ân meâllerinin ortaya çıkışı, birtakım ideolojik gerekçelerle de irtibatlandırılmıştır.

Muhammet Altaytaş: Oryantalizm üzerinden yansıdığını düşündüğümüz, "kutsal kitap metinciliğine" benzer şekilde; "yeniden Kur'ân'a dönüş", "Kur'ân İslâm'ı", "Türk İslâm'ı", "Türkçe Kur'ân", "Türkçe ezan ve ibadet" gibi söylemler çerçevesinde müstakil olarak Kur'ân-ı Kerîm, hatta meâli, gelenekte "uydurulan İslâm'a", "Emevî İslâm'ına" karşı "hakiki İslâm"ın kaynağı olarak konumlandırılmıştır. Dikkatle bakıldığında görülecektir ki modern dönemde "uydurma" sıfatına layık görülen veya Emevilere nispet edilen, ilim geleneğimizde çerçevesi çizilen ve tarih boyunca ümmetin kahir ekseriyetinin teveccühüne mazhar olan Sünnî İslâm anlayışına toptan muhalefet aslında İslâm'ın kendisine muhalefet olduğunda şüphe yoktur. İşte bu bağlamda Ömer Nasuhi Efendi'nin meâl ve tefsirinin, hem lisan, hem yöntem, hem de ilmî sıhhati bakımından adı geçen tefsir geleneğinin Cumhuriyet dönemindeki eşsiz ve başarılı bir timsali olduğu söylenebilir.

Ayşe Bağcivan: Hocam son olarak, sizler Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsirini esas alarak hazırladığınız bu çalışmada tam olarak ne yaptınız. Kısaca özetleyebilir misiniz?

Muhammet Altaytaş: Muhtevası itibarıyla bir "meâl-tefsir" olarak vasıflandırılabilecek bu çalışma, Ömer Nasuhi Bilmen'in Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri isimli eserinin ihtisarı ve kısmen sadeleştirilmesiyle hazırlanmıştır.

Günümüzde kullanılan Türkçeyi ölçü alarak merhumun Türkçe meâlini sadeleştirme maksadıyla yola çıkmadık. İlke olarak, meâlin metnine mümkün olduğunca müdahale etmemeyi benimsedik. Fakat gerek meâlde gerekse tefsiri açıklamalarda olsun, yayımlanan çalışmanın umumun istifadesine sunulduğunu göz önünde bulundurarak, anlaşılabilmesi için Arapça sarf kurallarını bilmeyi gerektiren zor olan bazı ifade ve terkipleri, kullanıldığı döneme göre bugün anlam değişikliğine uğramış farklı manaları çağrıştıran bazı kavram ve ifadeleri, günümüz okuyucusuna garip gelecek bazı cümle yapılarını yeniden şekillendirmeye gayret ettik. Meâle göre dipnotlarda müellifin tefsirinden süzdüğümüz tefsîrî bilgilerin dilini sadeleş­tirme konusunda daha rahat davranmakla birlikte, yine de çalışmanın tamamında merhumun İslâm'ın kudsiyetini yansıtan o hürmetkâr din dilini muhafaza etmeye gayret ettik. Kanaatimize göre, yukarıda da izah ettiğimiz üzere, Türkçemizi yükseltme gayreti göstermeden Kur'ân-ı Kerîm ile sahih bir irtibat kurmak zor görünmektedir. Bu yönüyle meâlin, gayretli okurların din bilgileri yanında Türkçe seviyelerine de önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz.

img-20250526-wa0006

A. Taha İmamoğlu: Çalışmamızda, âyet-i kerîmelerin meâline ilaveten nüzûl sebebi, başta Hz. Peygamber'in (sav) risâlet tarihi olmak üzere peygamber kıssaları ve mucizeleri, âyetlerden çıkarılan bazı itikadi esaslar, fıkhî hükümler ve ibretamiz cihanşümul mesajlar, sûrelere dair genel bilgiler, binlerce Kur'ânî kavramın izahı gibi Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılması için gerekli asgari tefsir bilgisi dipnotlara aktarılmıştır. Çalışmamıza temel teşkil eden tefsirin önemli hususiyetlerinden biri de açıkladığı âyet kümesinin konusunu ve verdiği mesajı özetlemesidir. "Bu mübarek âyetlerde" ifadesiyle başlayan bu özetleri de elimizden geldiğince dipnotlara aktarmaya çalıştık. Böylece âyetler konu bütünlüğüne göre gruplandırılarak Kur'ân meâlinin kendi içinde bir nevi özeti de okuyuculara sunulmuş oldu.

Kur'ân ile Sünnet arasındaki irtibatı kuvvetlendirmeye matuf olarak meâlde zikredilen hadîs-i şerîflerin tahrîci yani hadîs kaynaklarındaki yerleri de tespit edilerek gösterilmeye çalışıldı. Böylece Ömer Nasuhi Efendi'nin tefsirinde zikredilen birçok hadîsin kaynağı ilmî bir yöntemle okuyuculara sunulmuş oldu. Tefsir ilminde âyetlerin hadîs-i şerîflerle izahı sadedinde rivayet tefsiri olarak tabir edilen bu anlayış da meâle bu şekilde yansıtılmış oldu.

Ömer Nasuhi Efendi'nin tefsîrî açıklamalarıyla zenginleştirilen elinizdeki Kur'ân-ı Kerîm meâlinin, okuyucunun sahih bir Kur'ân bilgisi ve kültürü edinmesine katkı sağlayacağı gibi onu modern dönemdeki tahrife varan birtakım aşırı yorumlara karşı da donanımlı kılacağı düşüncesindeyiz.

Teşekkür eder, çalışmanızın hayırlı, bereketli olmasını niyaz ederiz.

 


Kitap Hakkında

 

Mevcut tefsirlerin fazla ciltli oluşu ve günümüz insanının hayatı yoğun bir şekilde yaşaması okuma pratiklerinin de değişmesine neden oldu. Bu noktada tefsirlerin kullanışlılık bakımından okuyucuyu zorlaması, pratik olarak istifade kolaylığı sağlaması bakımından Türkçe'de yeni bir form oluşmasına sebep oldu. Meal-tefsir olarak isimlendirebileceğimiz bu formatın, 1996'da Muhammed Esed'in mealinin Türkçe'ye tercüme edilmesi ile başladığı söylenebilir. Bu tercümenin akabinde birçok meal-tefsir örnekleri de dilimizde yazılmaya devam etti. Bu halkanın son örneklerinden birisi de Ömer Nasuhi Bilmen'in sekiz ciltlik tefsirini esas alarak hazırlanan Mayıs 2025'te Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi isimli meâl-tefsiri oldu.

Muhammet Altaytaş ve M. Fatih Soysal'ın editörlüğünde yayımlanan bu çalışma aslında mezkûr tefsirin özetlenerek ve kısmen de sadeleştirilerek vücuda gelme süreci, Muhammet Altaytaş, A. Taha İmamoğlu ve Mustafa Şentürk'ün onar cüz hazırlaması suretiyle meydana geldi. Araştırmacıların bu meal-tefsire niçin ihtiyaç duyulduğuna dair eserin girişinde yazdıkları "Modern Dönemde Kur'ân-ı Kerîm Meâl ve Tefsirleri Arasında Ömer Nasuhi Efendi'nin Eseri" başlıklı bölümde günümüzdeki meâl çalışmalarının asırlardır dilimize yerleşen Kur'ân-ı Kerîm kaynaklı kelimelerden giderek uzaklaştığına vurgu yapılmaktadır. Buna gerekçe olarak da Öz Türkçecilik akımının bir tesiri olarak bu kavramların anlaşılamaması gibi mazeretlerin beyan edildiği bunun da Türk milletinin varlık ve kimlik anlayışından giderek uzaklaşmasına sebep olduğu ifade edilmektedir. Zira araştırmacılar dinî metinlerin, günlük dil seviyesine göre güncellenmesinin doğru bir yöntem olmadığını düşünmekte ve sadeleştirme adı altında yapılan meal çalışmalarının İlahi metnin anlam dünyasından uzaklaşılmasına ve tahrifine neden olduğunu düşünmektedirler.

Meal-Tefsirin Öne Çıkan Özellikleri

  • Her surenin baş tarafında genel olarak surenin içeriğinin özetlenmesi ve muhtevasının değerlendirilmesi
  • Her beş ilâ on arası ayette bir ilgili âyetlerin kısaca içeriğinden bahsedilmesi
  • Kur'an'da zikredilen yaklaşık bin kadar Arapça kavramın dipnotlarda kesme işaretiyle koyu karakterle vurgulanıp Türkçe hangi anlama gelme ihtimallerinin bulunduğunu gösteren bir açıklamanın yapılması
  • Âyetlerin itikad ilmi açısından değerlendirilmesi ve inanca yönelik meselelerin izah edilmesi
  • Âyet-i kerîmelerin nüzûl sebebinin açıklanması
  • Peygamber'in (sas) hayatına ilişkin siret bilgisinin ayetlerle irtibatlandırılması
  • Peygamber kıssalarının ve mucizelerinin detaylı bir şekilde anlatımı
  • Âyetlerden çıkarılan fıkhî hükümlere yer verilmesi
  • Âyetlerin tefsiri için zikredilen hadislerin kaynaklarının tespit edilmesi

Ömer Nasuhi Bilmen ve Meal-Tefsiri

Fatih Camii'nde başladığı dersiâmlık vazifesinin yanı sıra telif heyeti üyeliği, müftü vekilliği, İstanbul Müftülüğü ve kısa bir süre Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Ömer Nasuhi Bilmen, Darüşşafaka Lisesi, İstanbul İmam Hatip Okulu ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü gibi eğitim kurumlarında uzun yıllar öğretmenlik yapmıştır. lstılâhât-ı Fıkhiyye Kāmûsu ile Osmanlı ve İslam hukukunun dayandığı kavramsal çerçeveyi genel hatlarıyla ilim camiasının hizmetine sunan ve Büyük İslam İlmihali ile de Türk halkının ibadeti merkeze alan bir hayat yaşaması için gayret sarfeden Ömer Nasuhi Efendi, geriye bıraktığı birçok kıymetli eserle de adını altın harflerle Türk ilim tarihine nakşetmiştir. Meal-tefsirde her iki eserin de tesirini görmek mümkündür. Zira sözlükçülük alanındaki tecrübesini Kur'an kavramlarının açıklanmasına da yansıtan Bilmen, ilmihal düzeyindeki tefsir bilgisini sade ve anlaşılır bir üslupla yansıtmaya gayret göstermiştir. Hasılı Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsiri esas alınarak hazırlanan Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meâl-i Âlisi isimli meal-tefsirle Türk okuyucusunun Kur'an ve sünnet-i seniyye ile sahih bir bağ kurması hedeflenmektedir.

 

Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi/Ömer Nasuhi Bilmen

Hazırlayanlar: Muhammet Altaytaş, A. Taha İmamoğlu, Mustafa Şentürk, M. Fatih SoysalAyşe Bağcivan: Kur'an-ı Kerim'im anlaşılması için bunca tefsire ve meale insanı sevk eden saik nedir. Başka bir ifadeyle Kur'an'ın hayatımızdaki yeri nedir?

Muhammet Altaytaş: Diğer canlılardan farklı olarak akıl ve iradeye, varlık ve ölüm şuuruna sahip olarak yaratılan insan belli bir olgunluğa eriştikten sonra, nereden geldiğini, dünyada bulunuş gayesini ve nereye gideceğini merak eder. Bu, sıradan bir merak değildir; zira bu hayatî sorulara verilecek cevaplar hayatımızı anlamlandıracaktır. Üstelik bu soruları sormak için tahsilli olmaya ya da filozof veya edebiyatçı olmaya da gerek yoktur. Zira okuma yazma bilmese dahi her insan bu konuda bir kanaat ve inanç sahibi olarak ancak hayatını sürdürebilir. Fakat insan bu hayatî meselenin sırrını kendi bilgi ve imkânlarıyla kesin olarak çözme yeteneğinden mahrumdur. İşte insanın bilmeden yaşayamadığı, fakat kendi bilgi ve imkânlarıyla cevabını da bulamadığı bu hayatî sorulara cevap vermek; ona dünyada bulunuş gayesini, hayatının manasını hatırlatmak, dünya ve ahiret saadetinin yolunu göstermek üzere Allah Teâlâ, tarih boyunca insanlar arasından rehber olarak seçtiği peygamberler aracılığıyla ilâhî kitaplar göndermiştir. İlk insan olan Hz. Âdem (as) aynı zamanda ilk peygamberdir. İşte Hz. Âdem ile başlayan Hz. Muhammed'e (sas) ile kemale eren bu ilahi rehberlik olmasaydı biz özelde hayatımıza genelde varlığa dair delile dayalı bir mana veremeyecek, Yaradanımızı layıkıyla tanımayacaktık. Yunus Emre'nin deyişiyle "Her kim Kur'an bilmedi, sanki dünyaya gelmedi!"

Son Peygamber'in (sas) risâletinden sonra hakikat, İslâm, istikamet ve İbrâhim milleti üzere olmak ve ahirette ebedî kurtuluşa ermek ancak kelime-i şehadet getirerek tevhide, Hz. Muhammed'in (sas) O'nun kulu ve peygamberi olduğuna ve ona nazil buyurulan Kitab'a iman edip tâbi olmak yani Müslüman olmakla mümkündür. İşte bu sebeple insanlığın kıyamete kadar yegâne hakiki rehberi ve anlam kaynağı olan ve aslı Arapça bulunan Kur'ân-ı Kerîm'in tarih boyunca hemen bütün dünya dillerinde meâl ve tefsirleri yapılmış ve yapılmaya da devam edecektir.

Ayşe Bağcivan: Modern Dönemde Kur'ân-ı Kerîm Meâl ve Tefsirleri Arasında Ömer Nasuhi Efendi'nin Eseri'nin hususiyetleri hakkında ne söylenebilir.

A. Taha İmamoğlu: Ömer Nasuhi Bilmen, hem İslâm ilim geleneğine hem de şiir yazacak derecede Arapça, Farsça ve Türkçe dillerine hâkim âlim ve edip bir şahsiyettir. Onun diğer eserleri yanında, sade ve zarif bir üslupla kaleme aldığı sekiz ciltlik Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri (1964-1966) isimli eseri, ilim tarihimizden maharetle süzülmüş temel tefsirî bilgileri ihtiva etmesi, dili, üslûbu ve ilmî sıhhati bakımından Cumhuriyet döneminin eşsiz tefsirlerinden biridir. Son dönemde, eserlerindeki mutedil üslup ile halkımızın itikâdi ve amelî istikametinin muhafazasında derin tesirleri olan merhumun meâl ve tefsirinin bir şekilde gölgede kalması veya bırakılması bizi bu çalışmaya sevk etmiştir.

Elbette günümüzde çok sayıda Kur'an Meâli yanında benzer muhtevaya sahip bir kaç meal-tefsir mevcuttur. Fakat bu çalışmalar metod bakımından daha ziyade modernist diyebileceğimiz bir etkiyi yorum bakımından da meal sahibinin indi yaklaşımlarını içermektedir. Bu bağlamda Ömer Nasuhi Bilmen'in meal ve tefsiri geleneğin en sahih ve en makbul yaklaşımlarını dirayetle süzmektedir. Bu bizce önemli bir husustur. Zira İsmet Özel'in de bir konuşmasında işaret ettiği üzere aslında tefsir Kur'an'ın nasıl anlaşılacağından ziyade nasıl anlaşılamayacağı veya hangi çerçevede anlaşılabileceği bakımından daha mühimdir. Çağımızda zuhur eden yeni meselelere dair tartışmalarımızın yerinin meal ve tefsirlerden ziyade ilgili ilim dalları olduğu kanaatindeyim.

Ayşe Bağcivan: Çağımızda meal ve tefsirler aracılığıyla İslam'la ve varoluşumuzla irtibat kurmanın zorlukları nedir sizce. Meallere yüklememiz gereken rol nedir

Muhammet Altaytaş: Modern dönemde memleketimizde Müslüman olarak gerek ferdî varoluşumuzun gerekse millî hayatımızın kaynağı olan Kur'ân-ı Kerîm ile irtibat noktasında öncelikle iki zorluğa temas etmek gerekir. Bunlardan birincisi dilimizin yani Türkçenin durumu, diğeri ise Kur'ân-ı Kerîm'in anlam ve yorumu konusunda modern dönemde zuhur eden, sıhhati tartışmalı birtakım yeni yöntemlerden kaynaklanan meselelerdir.

Ayşe Bağcivan: Kur'an-ı Kerim'in meâl ve tefsirlerinde dil meselesi derken neyi kast ediyorsunuz.

Muhammet Altaytaş: Türklerin İslâm'la şereflenmesi sonrasındaki tarihî süreçte, Türkçenin alfabesine ilaveten, kelimelerinin kahir ekseriyetinin ve zeminindeki dünya tasavvurunun Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye temeli üzerinde neşvünema bulması, doğrudan Kur'ân ve Sünnet kaynaklı olmayan kelimelerin de zemini, muhtevası ve sadâsı itibarıyla aynı esasa göre şekillenmiş olması, lisanımıza asıl rengini ve yüksekliğini veren kaynağın İslâm dini olduğunu göstermektedir. Bu manada Türkçe bir nevi İslâm dilidir. Mesela Fâtiha Sûresi'ndeki kelimelere tek tek bakıldığında bu kelimelerin tamamının, bu kelimelerden türettiğimiz daha nice kelimeyle beraber, Türkçede kullanıldığı görülmektedir. Şu halde, hem hayat kaynaklarımız olan dinî metinlerle sahih bir irtibat kurabilmek hem de Türkçenin yeniden hayat bulması, değişen tarihî vasatta gelişimini sıhhatli bir mecrâda sürdürebilmesi ve böylece dilimizin ve milletimizin İslâm'la yücelmesi için, Kur'ân-ı Kerîm'in meâl ve tefsirleri ile hadîs-i şerîf tercümelerinin mühim bir role sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hatta bu hususların birbirinden ayrı olarak telakki edilemeyeceği açıktır. Fakat son asırda gerek alfabemize yabancılaşmamız gerekse sadeleştirme faaliyetleriyle dilimizi fakirleştirmiş, irtifa kaybına uğratmış vaziyetteyiz.

Günümüzdeki meâl çalışmalarında ve hadîs tercümelerinde, asırlardır dilimizde yer etmiş Kur'ân-ı Kerîm kaynaklı kelimelerin, dinî kavramların anlaşılmadığı gerekçesiyle terk edilmesi veya sürekli sadeleştirilmesi neticesinde Kur'ân ve Sünnet'in dilinden ve bu dilin vücut verdiği varlık ve kimlik anlayışından uzaklaştığımız müşahede edilmektedir. Bu durum dinî metinlerimizin daha iyi anlaşılmasını temin etmek bir yana, idrak ameliyemizi bütünüyle felce uğratma ve varlık evimizi viraneye döndürme istidadı taşımaktadır. Son asırda gerek alfabesi gerekse kelimeleri üzerinden aldığı ciddi yaralarla bugün düştüğü seviyedeki lisanımızla, Kur'ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler başta olmak üzere, dinî ve itikadî metinlerimizle, hatta varoluşumuzla sıhhatli irtibat kurma imkânından mahrum kalmış vaziyetteyiz.

img-20250526-wa0007Ömer Nasuhi Efendi'nin tefsirinin bir hususiyeti de binlerce Kur'an kavramını açıklamasıdır. Biz de mealde Kur'anî kavramları sadeleştirmekten ziyade onun tefsirinden istifadeyle dipnotlarda açıklamayı tercih ettik.

Elbette, bilhassa umuma yönelik yayınlarda, günümüzde konuşulan Türkçeyi göz ardı etmek isabetli bir yol olmayacaktır. Kastımız şudur ki, dinî metinleri, sürekli düşüş eğiliminde olan günlük dil seviyesine göre güncellemek, bu metinleri anlaşılır kılmaktan ziyade, söz konusu metinlerin anlam dünyasından uzaklaşılmasına hatta çoğu zaman tahrifine neden olmaktadır. Zira anlama faaliyeti, anlamaya talip olanın, anlaşılmak istenen metnin seviyesine doğru bir yükseliş cehdini de zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde dildeki sadeleşme temayülleri din anlayışının da din dilinin de giderek yozlaşmasına yol açmaktadır.

Ayşe Bağcivan: Muhterem Hocam Kur'an-ı Kerim'in Meâl ve Tefsirleri de nihayetinde mütercim veya müfessirin anlayışının bir neticesidir. Öyle ise çağımızda Kur'an-ı Kerim'i anlama yöntemimizde öncelikli gördüğünüz mesele nedir.

Muhammet Altaytaş: Modern dönemde Kur'ân-ı Kerîm'i anlama ve yorumlama yöntemi konusunda Sünnet'ten, sahâbe-i kirâm ve selef-i sâlihînin anlayışından, on dört asırdır âlimlerin takip ettiği ilim geleneğinden ve genel olarak Müslümanların kahir ekseriyetinin benimsediği Ehl-i Sünnet anlayışından bağımsız olarak Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılabileceğini öngören kimi yeni yöntemler zuhur etmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'i, doğrudan müracaat edilecek müstakil bir kaynak olarak gören birtakım modernist eğilimler, sadece muamelat sahasında değil, itikad sahasında da manen tahrifi akla getirecek birtakım keyfî anlayışlar ortaya koymuştur.

A. Taha İmamoğlu: Sünnet'i ve geleneği paranteze alarak Kur'ân-ı Kerîm'e doğrudan müracaat etmek, daha sonra da "gerektiği kadar" Sünnet'i ve geleneği kullanmak bu "yeni usûlün" belirgin vasfını teşkil etmektedir. Böylece merkeze alınan ve evrensel kabul edilen "Batı aklının" ve değerlerinin tesiri altında şekillenen çağdaş zihinler, arzu ettiği sonucun önünde engel olarak gördüğü Sünnet ve ilim geleneğinden özgürleşerek, kendince yorum yapmanın yolunu açmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'in, sırf metniyle anlaşılabilecek müstakil bir kaynak olduğu kabulüyle, son yüzyılda revaç bulan Kur'ân tercümelerinin de aslında böyle bir anlayışa doğrudan ya da dolaylı olarak hizmet etme potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. Paranteze alınan bu tarihî birikimin açtığı boşluk sayesinde modern vasatın "zihniyet ve değerlerine" yer açılmış, Kur'ân-ı Kerîm'in indî yaklaşımlara ve çağımızın hâkim değerlerine göre yeniden yorumlanmasına ve manen tahrifine imkân hazırlanmıştır. Modern dönemde kader inancı, kadının konumu, ehl-i kitabın itikadî durumu gibi daha birçok hususta; Müslümanların asırlardır üzerinde ittifak ettiği görüşlere muhalif, fakat her hâlükârda modern Batı değerleriyle uyumlu birtakım sonuçlara, meşruiyeti tartışmalı bu yeni usûl sayesinde ulaşılmıştır. İslâm yorum geleneğinde, günümüzde olduğu gibi sırf metin tercümesinden ibaret olan meâller vasıtasıyla, Kur'ân-ı Kerîm'den istifade etme usûlü yoktur. Bu sebeple geçen asrın başlarından itibaren tefsirlerden bağımsız olarak Kur'ân meâllerinin ortaya çıkışı, birtakım ideolojik gerekçelerle de irtibatlandırılmıştır.

Muhammet Altaytaş: Oryantalizm üzerinden yansıdığını düşündüğümüz, "kutsal kitap metinciliğine" benzer şekilde; "yeniden Kur'ân'a dönüş", "Kur'ân İslâm'ı", "Türk İslâm'ı", "Türkçe Kur'ân", "Türkçe ezan ve ibadet" gibi söylemler çerçevesinde müstakil olarak Kur'ân-ı Kerîm, hatta meâli, gelenekte "uydurulan İslâm'a", "Emevî İslâm'ına" karşı "hakiki İslâm"ın kaynağı olarak konumlandırılmıştır. Dikkatle bakıldığında görülecektir ki modern dönemde "uydurma" sıfatına layık görülen veya Emevilere nispet edilen, ilim geleneğimizde çerçevesi çizilen ve tarih boyunca ümmetin kahir ekseriyetinin teveccühüne mazhar olan Sünnî İslâm anlayışına toptan muhalefet aslında İslâm'ın kendisine muhalefet olduğunda şüphe yoktur. İşte bu bağlamda Ömer Nasuhi Efendi'nin meâl ve tefsirinin, hem lisan, hem yöntem, hem de ilmî sıhhati bakımından adı geçen tefsir geleneğinin Cumhuriyet dönemindeki eşsiz ve başarılı bir timsali olduğu söylenebilir.

Ayşe Bağcivan: Hocam son olarak, sizler Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsirini esas alarak hazırladığınız bu çalışmada tam olarak ne yaptınız. Kısaca özetleyebilir misiniz?

Muhammet Altaytaş: Muhtevası itibarıyla bir "meâl-tefsir" olarak vasıflandırılabilecek bu çalışma, Ömer Nasuhi Bilmen'in Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri isimli eserinin ihtisarı ve kısmen sadeleştirilmesiyle hazırlanmıştır.

Günümüzde kullanılan Türkçeyi ölçü alarak merhumun Türkçe meâlini sadeleştirme maksadıyla yola çıkmadık. İlke olarak, meâlin metnine mümkün olduğunca müdahale etmemeyi benimsedik. Fakat gerek meâlde gerekse tefsiri açıklamalarda olsun, yayımlanan çalışmanın umumun istifadesine sunulduğunu göz önünde bulundurarak, anlaşılabilmesi için Arapça sarf kurallarını bilmeyi gerektiren zor olan bazı ifade ve terkipleri, kullanıldığı döneme göre bugün anlam değişikliğine uğramış farklı manaları çağrıştıran bazı kavram ve ifadeleri, günümüz okuyucusuna garip gelecek bazı cümle yapılarını yeniden şekillendirmeye gayret ettik. Meâle göre dipnotlarda müellifin tefsirinden süzdüğümüz tefsîrî bilgilerin dilini sadeleş­tirme konusunda daha rahat davranmakla birlikte, yine de çalışmanın tamamında merhumun İslâm'ın kudsiyetini yansıtan o hürmetkâr din dilini muhafaza etmeye gayret ettik. Kanaatimize göre, yukarıda da izah ettiğimiz üzere, Türkçemizi yükseltme gayreti göstermeden Kur'ân-ı Kerîm ile sahih bir irtibat kurmak zor görünmektedir. Bu yönüyle meâlin, gayretli okurların din bilgileri yanında Türkçe seviyelerine de önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz.

img-20250526-wa0006

A. Taha İmamoğlu: Çalışmamızda, âyet-i kerîmelerin meâline ilaveten nüzûl sebebi, başta Hz. Peygamber'in (sav) risâlet tarihi olmak üzere peygamber kıssaları ve mucizeleri, âyetlerden çıkarılan bazı itikadi esaslar, fıkhî hükümler ve ibretamiz cihanşümul mesajlar, sûrelere dair genel bilgiler, binlerce Kur'ânî kavramın izahı gibi Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılması için gerekli asgari tefsir bilgisi dipnotlara aktarılmıştır. Çalışmamıza temel teşkil eden tefsirin önemli hususiyetlerinden biri de açıkladığı âyet kümesinin konusunu ve verdiği mesajı özetlemesidir. "Bu mübarek âyetlerde" ifadesiyle başlayan bu özetleri de elimizden geldiğince dipnotlara aktarmaya çalıştık. Böylece âyetler konu bütünlüğüne göre gruplandırılarak Kur'ân meâlinin kendi içinde bir nevi özeti de okuyuculara sunulmuş oldu.

Kur'ân ile Sünnet arasındaki irtibatı kuvvetlendirmeye matuf olarak meâlde zikredilen hadîs-i şerîflerin tahrîci yani hadîs kaynaklarındaki yerleri de tespit edilerek gösterilmeye çalışıldı. Böylece Ömer Nasuhi Efendi'nin tefsirinde zikredilen birçok hadîsin kaynağı ilmî bir yöntemle okuyuculara sunulmuş oldu. Tefsir ilminde âyetlerin hadîs-i şerîflerle izahı sadedinde rivayet tefsiri olarak tabir edilen bu anlayış da meâle bu şekilde yansıtılmış oldu.

Ömer Nasuhi Efendi'nin tefsîrî açıklamalarıyla zenginleştirilen elinizdeki Kur'ân-ı Kerîm meâlinin, okuyucunun sahih bir Kur'ân bilgisi ve kültürü edinmesine katkı sağlayacağı gibi onu modern dönemdeki tahrife varan birtakım aşırı yorumlara karşı da donanımlı kılacağı düşüncesindeyiz.

Teşekkür eder, çalışmanızın hayırlı, bereketli olmasını niyaz ederiz.

 


Kitap Hakkında

 

Mevcut tefsirlerin fazla ciltli oluşu ve günümüz insanının hayatı yoğun bir şekilde yaşaması okuma pratiklerinin de değişmesine neden oldu. Bu noktada tefsirlerin kullanışlılık bakımından okuyucuyu zorlaması, pratik olarak istifade kolaylığı sağlaması bakımından Türkçe'de yeni bir form oluşmasına sebep oldu. Meal-tefsir olarak isimlendirebileceğimiz bu formatın, 1996'da Muhammed Esed'in mealinin Türkçe'ye tercüme edilmesi ile başladığı söylenebilir. Bu tercümenin akabinde birçok meal-tefsir örnekleri de dilimizde yazılmaya devam etti. Bu halkanın son örneklerinden birisi de Ömer Nasuhi Bilmen'in sekiz ciltlik tefsirini esas alarak hazırlanan Mayıs 2025'te Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi isimli meâl-tefsiri oldu.

Muhammet Altaytaş ve M. Fatih Soysal'ın editörlüğünde yayımlanan bu çalışma aslında mezkûr tefsirin özetlenerek ve kısmen de sadeleştirilerek vücuda gelme süreci, Muhammet Altaytaş, A. Taha İmamoğlu ve Mustafa Şentürk'ün onar cüz hazırlaması suretiyle meydana geldi. Araştırmacıların bu meal-tefsire niçin ihtiyaç duyulduğuna dair eserin girişinde yazdıkları "Modern Dönemde Kur'ân-ı Kerîm Meâl ve Tefsirleri Arasında Ömer Nasuhi Efendi'nin Eseri" başlıklı bölümde günümüzdeki meâl çalışmalarının asırlardır dilimize yerleşen Kur'ân-ı Kerîm kaynaklı kelimelerden giderek uzaklaştığına vurgu yapılmaktadır. Buna gerekçe olarak da Öz Türkçecilik akımının bir tesiri olarak bu kavramların anlaşılamaması gibi mazeretlerin beyan edildiği bunun da Türk milletinin varlık ve kimlik anlayışından giderek uzaklaşmasına sebep olduğu ifade edilmektedir. Zira araştırmacılar dinî metinlerin, günlük dil seviyesine göre güncellenmesinin doğru bir yöntem olmadığını düşünmekte ve sadeleştirme adı altında yapılan meal çalışmalarının İlahi metnin anlam dünyasından uzaklaşılmasına ve tahrifine neden olduğunu düşünmektedirler.

Meal-Tefsirin Öne Çıkan Özellikleri

  • Her surenin baş tarafında genel olarak surenin içeriğinin özetlenmesi ve muhtevasının değerlendirilmesi
  • Her beş ilâ on arası ayette bir ilgili âyetlerin kısaca içeriğinden bahsedilmesi
  • Kur'an'da zikredilen yaklaşık bin kadar Arapça kavramın dipnotlarda kesme işaretiyle koyu karakterle vurgulanıp Türkçe hangi anlama gelme ihtimallerinin bulunduğunu gösteren bir açıklamanın yapılması
  • Âyetlerin itikad ilmi açısından değerlendirilmesi ve inanca yönelik meselelerin izah edilmesi
  • Âyet-i kerîmelerin nüzûl sebebinin açıklanması
  • Peygamber'in (sas) hayatına ilişkin siret bilgisinin ayetlerle irtibatlandırılması
  • Peygamber kıssalarının ve mucizelerinin detaylı bir şekilde anlatımı
  • Âyetlerden çıkarılan fıkhî hükümlere yer verilmesi
  • Âyetlerin tefsiri için zikredilen hadislerin kaynaklarının tespit edilmesi

Ömer Nasuhi Bilmen ve Meal-Tefsiri

Fatih Camii'nde başladığı dersiâmlık vazifesinin yanı sıra telif heyeti üyeliği, müftü vekilliği, İstanbul Müftülüğü ve kısa bir süre Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Ömer Nasuhi Bilmen, Darüşşafaka Lisesi, İstanbul İmam Hatip Okulu ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü gibi eğitim kurumlarında uzun yıllar öğretmenlik yapmıştır. lstılâhât-ı Fıkhiyye Kāmûsu ile Osmanlı ve İslam hukukunun dayandığı kavramsal çerçeveyi genel hatlarıyla ilim camiasının hizmetine sunan ve Büyük İslam İlmihali ile de Türk halkının ibadeti merkeze alan bir hayat yaşaması için gayret sarfeden Ömer Nasuhi Efendi, geriye bıraktığı birçok kıymetli eserle de adını altın harflerle Türk ilim tarihine nakşetmiştir. Meal-tefsirde her iki eserin de tesirini görmek mümkündür. Zira sözlükçülük alanındaki tecrübesini Kur'an kavramlarının açıklanmasına da yansıtan Bilmen, ilmihal düzeyindeki tefsir bilgisini sade ve anlaşılır bir üslupla yansıtmaya gayret göstermiştir. Hasılı Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsiri esas alınarak hazırlanan Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meâl-i Âlisi isimli meal-tefsirle Türk okuyucusunun Kur'an ve sünnet-i seniyye ile sahih bir bağ kurması hedeflenmektedir.

 

Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlisi/Ömer Nasuhi Bilmen

Hazırlayanlar: Muhammet Altaytaş, A. Taha İmamoğlu, Mustafa Şentürk, M. Fatih Soysal

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.